Yapay zekâ, insanlığın bilgiyle kurduğu ilişkinin en büyük kırılımlardan biri. Fakat bu kez alışılmadık bir durumla karşı karşıyayız. Sadece biz onu yönlendirmiyoruz; o da bize rehberlik ediyor. Bu, çekiçle duvar kırmaktan çok daha derin bir ilişki. Çünkü kullandığımız şey, kendi kendine öğrenebilen, niyetimizi, tonumuzu ve hatta değerlerimizi yorumlayabilen bir partner hâline geliyor. Bu dönüşüm, teknoloji tarihindeki tüm kırılımlardan farklı: ilk kez “araç”, bir eylemin pasif nesnesi olmaktan çıkıp, kendi iradesi (agency) olan bir aktöre dönüşüyor.
Bu yeni düzende asıl mesele zekânın kimde olduğu değil, iradenin kimde kaldığı. İnsan, yarattığı sistemin hem rehberi hem yansıması hâline geliyor. Eğer bu dönüşümü bilinçle yönetemezsek, bilgi üretimiyle aramızdaki ilişki, üretimden bağımlılığa, anlamdan otomasyona kayabilir. Kaldı ki gezegenin ortak faydası amacını aşılayamazsak karanlık taraf da güçlenebilir. Eğer bu “ortak zekâ”yı ahlaki, sezgisel ve merak temelli bir kültürle buluşturabilirsek, bu teknoloji bizi varoluşun yeni bir evresine taşıyabilir. Yapay zekânın asıl gücü, bizi insan olmanın anlamını yeniden düşünmeye zorlamasında yatıyor.
Faruk ECZACIBAŞI